İstanbul'un karmaşasından kaçarak memleketi Kırıkkale'nin Bozkurt ilçesine bağlı Karaahmetli köyüne dönen Kazım Bozkurt, 22 yıldır küçükbaş hayvancılıkla uğraşıyor. 10 yılını İstanbul'da bir çamaşır makinesi fabrikasında çalışarak geçiren Bozkurt, şehir hayatını "açık cezaevi" olarak tanımlıyor. Şehrin gürültüsünden ve koşuşturmacasından uzak, doğanın kucağında huzuru bulmuş.
Şehirden Köye Dönüşün Hikayesi
Kızılırmak Nehri'nin kıyısındaki Karaahmetli köyü, sakin ve huzurlu atmosferiyle Bozkurt'a kucak açmış. Kışın yoğun sisle kaplanan köyün doğal güzellikleri, Bozkurt'un şehir hayatının stresinden uzaklaşmasına yardımcı olmuş. 100'e yakın küçükbaş hayvanıyla ilgilenmeyi çok seven Bozkurt, her birine isim vermiş ve onlarla güçlü bir bağ kurmuş. Hayvanlarının bakımıyla geçen her gün, Bozkurt için büyük bir mutluluk kaynağı. Bu sakin yaşam, ona şehrin koşuşturmacasında bulamadığı huzuru ve özgürlüğü sunmuş. Bozkurt, köydeki yaşamın, şehirdeki yoğun ve düzenli iş temposundan çok daha rahat ve keyifli olduğunu vurguluyor. Hayvanlarıyla geçirdiği zaman, ona şehirde hissedemediği bir tatmin ve huzur sağlıyor. Köy hayatının sunduğu bu sakinlik ve özgürlük, Bozkurt'un yaşamındaki en değerli şeylerden biri haline gelmiş.
Hayvanlarla Kurduğu Bağ
Bozkurt, koyun ve keçilerine "Ak Kız", "Kara Kız" gibi isimler verdiğini belirterek, hayvanlarla insanlarla kurduğu bağın benzer olduğunu söylüyor. "İnsanlar nasıl arkadaş olur, hayvanlarla da aynı şekilde bağ kuruyorum. Bu işi severek yapıyorum ve hayatımdan memnunum" diyor. Hayvanlarının beslenmesinden otlatılmasına kadar tüm işleri tek başına üstlenen Bozkurt, sabah hayvanlarını besleyip, ayaklarının güçlenmesi için doğada iki saat otlatıyor. Bu rutin, Bozkurt'un gününe huzurlu bir başlangıç sağlıyor. Hayvanlarıyla geçirdiği her an, ona şehrin gürültüsünden uzak, huzurlu ve sakin bir ortam sunuyor. Bu bağ, onun şehir hayatına veda etmesinin ve köy hayatını benimsemesinin en önemli sebeplerinden biri.
Köy Hayatı: Şehir Hayatından Daha İyi
Bozkurt, İstanbul'daki 10 yılını "açık cezaevi gibi" olarak tanımlıyor. Fabrika hayatının zorlu çalışma saatleri ve düzenli temposundan bahseden Bozkurt, köy hayatının özgürlüğüne ve huzuruna vurgu yapıyor. Şehrin telaşından uzak, kendi temposunda yaşamaktan ve hayvanlarıyla vakit geçirmekten büyük bir keyif alıyor. İstanbul'daki düzenli ve yoğun iş hayatının aksine, köyde zamanının kendisi tarafından belirlendiğini, bu sayede hem kendisine hem de hayvanlarına daha fazla zaman ayırabildiğini belirtiyor. Bozkurt'un yaşamı, şehir hayatının monotonluğundan kurtulup, doğaya yakın bir yaşam tercih etmenin olumlu sonuçlarını gösteriyor. Bu deneyim, şehir hayatından sıkılanlar için ilham verici bir hikaye niteliğinde.